1995 yılından beri 'Kral Müzik Ödülleri' adıyla düzenlenen ve bu yıl 'Türkiye Müzik Ödülleri' adını alan törene iş, sanat ve müzik dünyasından çok sayıda ünlü isim katıldı. 200 jüriden oluşan ve 4 milyon oyla belirlenen Türkiye Müzik Ödülleri gecesi Murat Boz'un şarkısı ile başladı. Daha sonra geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden ünlü arabesk müzik sanatçısı Müslüm Gürses, Halil Sezai tarafından "Adını Sen Koy" şarkısı ile anıldı. Halil Sezai, kendi yaptığı tişörtü Müslüm Gürses'in eşi Muhterem Nur'a hediye etti.
En iyi çıkış yapan şarkıcı: Mehmet Erdem.
En iyi özgün film müziği: Yıldıray Gürgen (Evim Sensin)
En iyi özgün dizi müziği: Aytekin Ataş (Muhteşem Yüzyıl)
En iyi Grup: Seksendört
En iyi klip: Ziynet Sali - Her Şey Güzel Olacak
En iyi proje:Orhan Gencebay'la Bir Ömür
En iyi remix: Geri Dönüş Olsa - Emre Kınay
En iyi düet: Soğuk Odalar - Emre Aydın & Gülden Mutlu
En iyi enstrümantal albüm: Dönmez Yol - Erkan Oğur
En iyi albüm: Es - Mustafa Ceceli
En iyi kadın şarkıcı: Göksel
En iyi erkek şarkıcı: Mustafa Ceceli
En iyi single: Beni Biraz Böyle Hatırla - Emre Aydın
En iyi şarkı: Türkan - Demet Akalın
irolin
17 Nisan 2013 Çarşamba
14 Nisan 2013 Pazar
çekirdek favori yiyecegimiz
irolin
köpük oyuncaga ne yaptı:)
adı:köpük
cinsi:gonzales
ömrü:bilinmiyor
yaşı:bilinmiyor
bendeki yaşı:bir buçuk ay
irolin
26 Aralık 2012 Çarşamba
bi varmışız bi yokmuşuz
Uzun zamandır benim ve diğer yazar arkadaşımın buraya uğramadığını farkettim.Biraz boşverdik doğrudur.Son zamanlarda tumblr falan rövaşta olunca ordan karalamaya başladım ben.Ama buranın yeri bende ayrı kardeşimle ortak yayın yapalım dediğimiz bi blogdu ve öyle kalacak kapanmayacak ne sıklıkla yazı atarız bilmem ama burası tarla olmicak :D hadi şimdi adios amigoss..selly
23 Eylül 2012 Pazar
Eğitimli Escort Kız
Bu sabah hürriyet pazar gazetesinde okuduğum bi röportajı aktarmak istedim.
Gazetenin ilk sayfasında dijikız diye bi manşet vardı ve bende merak ettim sayfayı açıp okumaya başladım.
Okudukça rahatsızlık duydum ama okumaya devam ettim ilgimi çekti çünkü 25 yaşında çok genç bi bayan,üniversite okuyor,Boris Vian,Bukowski gibi isimleri okuyor,kültürlü bi kişilik,varlıklı bi ailenin kızı,ingilizcesi çok iyi ve aynı zamanda ekşisözlük yazarı.İşin tuhafı bu kız sigara,alkol,uyuşturucu falanda almıyor.Ha nasıl bu kadar düzgün,eğitimli görünen bi kız fahişeliği seçiyor sözüm ona moderncesiyle escortluğu yani? Bu yüzdendir merakım bu yüzdendir röportajı okumaya devam edişim..
Şimdi biraz Erdal KAPLANSEREN'in yaptığı röportajdan bölümler aktaralım:
Okuduğunuz üzere kız zorunluluktan bu işe başlamış ama şuan kaygısız sürdürüyor.Ve olayın sadece seksten ibaret olmadığını, paylaşılabilir şeylerin olabileceğini vurgulamış.Ve sırf bu yüzden müşterilerini titizlikle seçip randevuyu e-posta yoluyla bildirmiş.Bu yüzden dijikız diye geçiyor manşette.Kızın birde bloğu varmış girip bakmadım.Kendini iyi ifade ediyormuş sosyal medyayı kullanarak, daha doğrusu iyi pazarlıyormuş mu demeliydim!Neyse yani sonuç olarak bu entel görünen üniversiteli escort şahıs bunun bilincinde.E hal böle olunca tartışacak bişe kalmıo alan memnun satan memnun hesabı.Tabikide yargılamak bana düşmez,kızın kendi içinde neler yaşadığını,ne gibi sorunlarla boğuştuğunu neden böle bi yola sürüklendiği tam olarak bilemem ama ne yalan sölim:üzüldüm..
Şölede bi gerçek var hadi bunu kabul edelim artık.Bişeyleri saygı duydurtmaya çalışıyoruz bütün bu modernleşme çabaları falan ayarı tutturamıyo bazı insanlar.Ne yapacağını şaşırdı sözü vardır ya hah tamda bu.Yada sudan çıkmış balıklar psikolojisi.Yahu bi durun ne yaptığınızın farkına varın ha diosunuz yukardaki örnekteki gibi ben bunu isteyerek yapıyorum falan kimse karışamaz bana.Geçin bu farklı olma çabalarını, özgür kız edalarını.Peki kendine olan saygın?Bunu gece yastığa başını koyduğunda düşünüyo musun?Size bişe diyim mi özgürlük dediğiniz buysa şayet sıçim özgürlüğünüzee..!
selly
Gazetenin ilk sayfasında dijikız diye bi manşet vardı ve bende merak ettim sayfayı açıp okumaya başladım.
Okudukça rahatsızlık duydum ama okumaya devam ettim ilgimi çekti çünkü 25 yaşında çok genç bi bayan,üniversite okuyor,Boris Vian,Bukowski gibi isimleri okuyor,kültürlü bi kişilik,varlıklı bi ailenin kızı,ingilizcesi çok iyi ve aynı zamanda ekşisözlük yazarı.İşin tuhafı bu kız sigara,alkol,uyuşturucu falanda almıyor.Ha nasıl bu kadar düzgün,eğitimli görünen bi kız fahişeliği seçiyor sözüm ona moderncesiyle escortluğu yani? Bu yüzdendir merakım bu yüzdendir röportajı okumaya devam edişim..
Şimdi biraz Erdal KAPLANSEREN'in yaptığı röportajdan bölümler aktaralım:
- Yaptığınız işi nasıl tarif edersiniz?- İşim tam anlamıyla eskortluk. Fakat bu iş sadece seksle ilgili değil. İnsanlara görmek istedikleri şeyi gösteriyorum.
- Nasıl başladı bu hikâye?- Aslında tesadüfle mecburiyet arası bir sebepten... 2009 başında, üniversite için İzmir’den İstanbul’a gelmiştim. Sınıf arkadaşlarımdan biri kredi kartımla benden habersiz yüksek miktarda harcama yaptı. Kart annemindi. Ne yapıp edip o borcu kapatmalıydım. Meşhur ilan sitelerinden birine kendi bilgilerimle bir ilan verdim. İsim olarak da Gözde’yi seçtim. Gelen çok sayıda mesajdan birine güvendim. Tanınmış bir ajansta çalışan bir reklamcı olduğunu yazmıştı.
- İlk buluşmada neler hissettiniz?- Deli gibi korktum! Düşünsenize karşına hiç tanımadığın biri çıkacak. Buluşunca büyük bir otele gittik. Ellerim titriyordu heyecan ve korkudan. Hiçbir sorun çıkmadı, hatta adam anlaştığımızdan fazla para verdi. Kart borcu için gerekli parayı bir haftada çıkardım. Ama o dönem çok depresif geçti. Başıma kesin bir şey gelecek diye korkuyordum. Fakat bir süre sonra bu yakalanma korkusundan tamamen sıyrıldım.
- Nasıl başladı bu hikâye?- Aslında tesadüfle mecburiyet arası bir sebepten... 2009 başında, üniversite için İzmir’den İstanbul’a gelmiştim. Sınıf arkadaşlarımdan biri kredi kartımla benden habersiz yüksek miktarda harcama yaptı. Kart annemindi. Ne yapıp edip o borcu kapatmalıydım. Meşhur ilan sitelerinden birine kendi bilgilerimle bir ilan verdim. İsim olarak da Gözde’yi seçtim. Gelen çok sayıda mesajdan birine güvendim. Tanınmış bir ajansta çalışan bir reklamcı olduğunu yazmıştı.
- İlk buluşmada neler hissettiniz?- Deli gibi korktum! Düşünsenize karşına hiç tanımadığın biri çıkacak. Buluşunca büyük bir otele gittik. Ellerim titriyordu heyecan ve korkudan. Hiçbir sorun çıkmadı, hatta adam anlaştığımızdan fazla para verdi. Kart borcu için gerekli parayı bir haftada çıkardım. Ama o dönem çok depresif geçti. Başıma kesin bir şey gelecek diye korkuyordum. Fakat bir süre sonra bu yakalanma korkusundan tamamen sıyrıldım.
BENİMLE GÖRÜŞTÜĞÜ BİLİNSE HABER OLACAK MÜŞTERİLER VAR
- Bu işten kimseye bahsettiniz mi?- Hayır, kimseye anlatmadım. Üç yıllık bir sevgilim vardı. İzmir’in önde gelen ailelerinden birinin oğluydu. Evlenmek istiyordu ve ondan ayrılmama hiç anlam veremedi.
- Mecburiyetten başladınız ama sonra da devam ettiniz...- Çünkü kendime en fazla zaman ayıracağım iş bu. Mesela bu yaz iki buçuk ay tatil yaptım. Buna benzer bir iş söyler misin? Bu sayede başladığım kitabı bitirebiliyorum, sevdiğim şeylere dilediğim kadar vakit ayırabiliyorum.
- Sadece internetten iletişim kurduğunuz kişilere nasıl güvenebiliyorsunuz?- Çok seçiciyim: Günde birden fazla görüşme yapmıyorum. Başka şehirlere hatta yurtdışına da gidiyorum. Aslında o ilk karşılaşma büyük bir heyecan. Bu yüzden öncesinde asla fotoğraf istemiyorum. İlk görüşmede zevk almadıysam asla bir daha o kişiyle görüşmüyorum. Bence seks çok eğlenceli. Ama zevk almadıktan sonra yapmak bir işkence.
- 28 yaş sınırınız var bir de...- İşim gereği, onla samimi olmasam dahi yakın davranıp iyi hissetmesini sağlıyorum. Fakat bunu yanlış anlayıp yarattığım o karaktere âşık olanlar, beni rahatsız edenler çıktı. Bu yüzden belli bir olgunluktaki erkeklerle görüşüyorum.
- Tanınmış müşterileriniz var mı?- Benimle görüştüğü bilinse gazetelere boy boy haber olacak insanlar var. Siyasiler, işadamları, sporcular... Mesela 70 yaşından büyük işadamı bir müşterim var. En son Avrupa’ya tatile gittik ve 10 gün kaldık. Akşam 22.00’de uyuyoruz. Aramızda hiçbir şey geçmiyor ama hep birlikteyiz.
- Bu işi bırakmak için bir süreniz var mı?- Dört yıl daha… Bir ev aldım ve kredi borcunu ödüyorum. İleride bir kafe açıp kahve ve kurabiye satmak istiyorum.
- Gelecekte normal bir hayat kurmak zor olmayacak mı?- Düzenli bir ilişki istemiyorum ki! İnsanlardan istediklerimi alıyorum zaten. Onların dertlerini, kahırlarını çekmek çok yorucu ve bunun için sürekli mücadele etmek istemiyorum.
- Mecburiyetten başladınız ama sonra da devam ettiniz...- Çünkü kendime en fazla zaman ayıracağım iş bu. Mesela bu yaz iki buçuk ay tatil yaptım. Buna benzer bir iş söyler misin? Bu sayede başladığım kitabı bitirebiliyorum, sevdiğim şeylere dilediğim kadar vakit ayırabiliyorum.
- Sadece internetten iletişim kurduğunuz kişilere nasıl güvenebiliyorsunuz?- Çok seçiciyim: Günde birden fazla görüşme yapmıyorum. Başka şehirlere hatta yurtdışına da gidiyorum. Aslında o ilk karşılaşma büyük bir heyecan. Bu yüzden öncesinde asla fotoğraf istemiyorum. İlk görüşmede zevk almadıysam asla bir daha o kişiyle görüşmüyorum. Bence seks çok eğlenceli. Ama zevk almadıktan sonra yapmak bir işkence.
- 28 yaş sınırınız var bir de...- İşim gereği, onla samimi olmasam dahi yakın davranıp iyi hissetmesini sağlıyorum. Fakat bunu yanlış anlayıp yarattığım o karaktere âşık olanlar, beni rahatsız edenler çıktı. Bu yüzden belli bir olgunluktaki erkeklerle görüşüyorum.
- Tanınmış müşterileriniz var mı?- Benimle görüştüğü bilinse gazetelere boy boy haber olacak insanlar var. Siyasiler, işadamları, sporcular... Mesela 70 yaşından büyük işadamı bir müşterim var. En son Avrupa’ya tatile gittik ve 10 gün kaldık. Akşam 22.00’de uyuyoruz. Aramızda hiçbir şey geçmiyor ama hep birlikteyiz.
- Bu işi bırakmak için bir süreniz var mı?- Dört yıl daha… Bir ev aldım ve kredi borcunu ödüyorum. İleride bir kafe açıp kahve ve kurabiye satmak istiyorum.
- Gelecekte normal bir hayat kurmak zor olmayacak mı?- Düzenli bir ilişki istemiyorum ki! İnsanlardan istediklerimi alıyorum zaten. Onların dertlerini, kahırlarını çekmek çok yorucu ve bunun için sürekli mücadele etmek istemiyorum.
VİCDAN AZABINDAN AĞLADI, 5 DAKİKA SONRA GRUP İSTEDİ
Bir müşteriyle beş yıldızlı bir otelde randevulaştık. Verdiği odaya gittim. Kapıyı karnına kadar sakallı, şeyh görünümlü bir adam açtı. Yaşadığım şoku görünce “Bir sorun mu var?” diye sordu. O ilk şoktan sonra adamı tanımaya karar verdim. Daha önce başka eskort kızlarla da görüşmüş. Hatta bir kere iki kızla aynı anda birlikte olmuş. Vicdan azabından ağladı ama beş dakika sonra “Kız arkadaşın var mı, grup yapalım?” diye sordu.
BLOG’UMA GÜNDE 1500 ZİYARETÇİ GELİYOR
- İnterneti ve sosyal medyayı neden bu denli yoğun kullanıyorsunuz?
- İnterneti ve sosyal medyayı neden bu denli yoğun kullanıyorsunuz?
- Blog’umda ve sosyal medyada kendimi ifade ederek çok sayıda kişiye ulaşma imkânı bulabiliyorum. Blog’umun günde 1500’den fazla ziyaretçisi var. Orada sadece yazılarım var. Ama iş amaçlı kullanmıyorum sosyal medyayı.
EŞİ İÇİN TIRAŞ OLMAYAN ERKEKLER BENİM İÇİN SÜSLENİYOR
Sanılanın aksine, tanıdığım erkeklerin çoğu günlük hayatta ilişki kurma, örneğin bir bara gidip orada bir kadınla tanışarak birlikte olma konusunda gayet rahat. Önemli bir kısmı ya evli ya da sevgili sahibi. Sanırım bundan farklı bir heyecan duyuyorlar. Hatta sevgilisi için tıraş olmayan, hazırlanmayan erkekler bana gelirken tıraş oluyor, parfüm sürüyor, özenle giyiniyor.
Okuduğunuz üzere kız zorunluluktan bu işe başlamış ama şuan kaygısız sürdürüyor.Ve olayın sadece seksten ibaret olmadığını, paylaşılabilir şeylerin olabileceğini vurgulamış.Ve sırf bu yüzden müşterilerini titizlikle seçip randevuyu e-posta yoluyla bildirmiş.Bu yüzden dijikız diye geçiyor manşette.Kızın birde bloğu varmış girip bakmadım.Kendini iyi ifade ediyormuş sosyal medyayı kullanarak, daha doğrusu iyi pazarlıyormuş mu demeliydim!Neyse yani sonuç olarak bu entel görünen üniversiteli escort şahıs bunun bilincinde.E hal böle olunca tartışacak bişe kalmıo alan memnun satan memnun hesabı.Tabikide yargılamak bana düşmez,kızın kendi içinde neler yaşadığını,ne gibi sorunlarla boğuştuğunu neden böle bi yola sürüklendiği tam olarak bilemem ama ne yalan sölim:üzüldüm..
Şölede bi gerçek var hadi bunu kabul edelim artık.Bişeyleri saygı duydurtmaya çalışıyoruz bütün bu modernleşme çabaları falan ayarı tutturamıyo bazı insanlar.Ne yapacağını şaşırdı sözü vardır ya hah tamda bu.Yada sudan çıkmış balıklar psikolojisi.Yahu bi durun ne yaptığınızın farkına varın ha diosunuz yukardaki örnekteki gibi ben bunu isteyerek yapıyorum falan kimse karışamaz bana.Geçin bu farklı olma çabalarını, özgür kız edalarını.Peki kendine olan saygın?Bunu gece yastığa başını koyduğunda düşünüyo musun?Size bişe diyim mi özgürlük dediğiniz buysa şayet sıçim özgürlüğünüzee..!
selly
18 Eylül 2012 Salı
özetle biz..
Şöyle kaba taslak baktımda bloğa evet gerçekten çok karışık.Bundan rahatsızlık duydum mu ? > Hayır ! belki siz okurken duyuyorsunuzdur çünkü her telden çalıyoruz.Ama sonuç olarak biz buyuz böyleyiz bloğu kurarkende zaten temel amaç zevklerimizden,düşüncelerimizden kısacası bizden birşeyler aktarmaktı.Bunu belli bir düzene sokma gereği duymadık olduğu gibi aktardık.Yinede içerik olarak daha iyi bi hal alacağımızı söylemek istiyorum.Olabildiğince özgün olmaya ve bu yönde ilerlemeye çalışıyoruz..Pek bi okur sayımızın olmadığını biliyorum,bu bizden bişey eksiltmez tabiki ama okuyucu arttıkça tabiki gururlandırır.Takipçi arkadaşlara teşekkürlerimizi borç biliriz > sevgiyle kalın bizle kalın :)
selly & irolin
16 Eylül 2012 Pazar
pulp fiction'dan bi bölüm
Sıkı bir Quentin Tarantino hayranı olarak yine sevdiğim filmlerinden Pulp Fiction'da hoşuma giden bi repliği paylaşim dedim ;
-Domuz pastırması ister misin?
-Hayır, adamım, domuz yemiyorum.
-Yahudi misin?
-Yahudi değiLim; sadece domuza atLamıyorum.
-Neden olmasın?
-Domuzlar pis hayvanLar.Pis hayvanLarı yemem.
-Evet, ama pastırması çok güzeL.Jambonu damağa hitabeder.
-Lağım faresinin tadı da kabak tatLısı gibi olabilir ama hiç biLmeyeceğim çünkü o pis o... çocuğunu yemem.
-DomuzLar bokun içinde yatar, çiftLeşir.Mundar bir hayvan.
-Kendi dışkısını yiyen hiçbir hayvanı yemem.
-Ya köpekLer? KöpekLer de kendi dışkısını yer.
-KöpekLeri de yemem.
-Evet, ama köpekLeri de pis bir hayvan oLarak mı sayarsın?
-Köpeğe pis diyecek kadar iLeri gidemem.
-Ama onLar da kesinLikLe pis.
-Ama köpekLerin kişiLikLeri vardır.KişiLikLeri onLarı farkLı yapar.
-O zaman, bu mantıkLa kişiLikLi bir domuzda pis oLmaktan çıkardı. -Doğru mu?
-Burda çok etkiLeyici bi domuzdan bahsediyor oLmaLıyız.
-Demek istediğim, miss pigyden on kat daha etkiLeyici bir domuz oLmaLı :D
selly
-Domuz pastırması ister misin?
-Hayır, adamım, domuz yemiyorum.
-Yahudi misin?
-Yahudi değiLim; sadece domuza atLamıyorum.
-Neden olmasın?
-Domuzlar pis hayvanLar.Pis hayvanLarı yemem.
-Evet, ama pastırması çok güzeL.Jambonu damağa hitabeder.
-Lağım faresinin tadı da kabak tatLısı gibi olabilir ama hiç biLmeyeceğim çünkü o pis o... çocuğunu yemem.
-DomuzLar bokun içinde yatar, çiftLeşir.Mundar bir hayvan.
-Kendi dışkısını yiyen hiçbir hayvanı yemem.
-Ya köpekLer? KöpekLer de kendi dışkısını yer.
-KöpekLeri de yemem.
-Evet, ama köpekLeri de pis bir hayvan oLarak mı sayarsın?
-Köpeğe pis diyecek kadar iLeri gidemem.
-Ama onLar da kesinLikLe pis.
-Ama köpekLerin kişiLikLeri vardır.KişiLikLeri onLarı farkLı yapar.
-O zaman, bu mantıkLa kişiLikLi bir domuzda pis oLmaktan çıkardı. -Doğru mu?
-Burda çok etkiLeyici bi domuzdan bahsediyor oLmaLıyız.
-Demek istediğim, miss pigyden on kat daha etkiLeyici bir domuz oLmaLı :D
selly
3 Eylül 2012 Pazartesi
zifiri
karanlıkların içinde aydınlık var mıdır her zaman??,gecedeki en karanlık zaman tanyeri ağarmadan önceki karanlıktır,bu söz doğru mudur,benim kendimi karanlıkta hissettiğim zamanların fazlalığını düşünürsem,aydınlık ne zaman olacak??
Kendi kendini karanlığa sürükleyen insan mıdır,secret kitabının temelini oluşturan düşünce gerçek midir? eger gerçek ise benim evrene yolladığım enerjiler nereye gidiyor?temelde bir hata var ama nerede ben anlayamadım,belki de hayatı başkalarının gözünden anlamaya çalıştığım içindir,okuduğum kitaplarda yazılanlar gibi değil hayat ya da benim olmasını hayal ettiğim gibi.
Bir sürü dileğim vardı;bazıları gerçek oldu,bazıları olmadı.Gerçek olmayan dileklerime üzülüp,gerçek olanların mutluluğunu yaşayamamam benim kendi aptallığım belki de.Tüm dileklerime sahip olmak istemem beni açgözlü ya da doyumsuz mu yapar?
Peki arkadaşlar:onlardan ne haber,varlığı beni çok mutlu edenler var,peki onlar da mutlular mı benimle birlikteyken.Hayatımdan çıkartmak istediğim insanlardan neden kurtulamıyorum,belki de herşeyi bırakmalıyım,düşünmeyi de..
Hayat benim için şu an bu fotoğraf gibi karanlığın içinde durduğum bir yer var ve oradan aydınlığa bakıyorum yanımda selly var tabiki=)Aydınlık beni istediğim kadar mutlu edecek mi peki?benim gibi düşünen insan sayısı ne kadardır acaba? ancak en önemli sorum şu;bu yazıyı kaç kişi okuyup da nasıl bir durumda olduğum hakkında bir çıkarımda bulunmak özenini gösterir??
irolin
Kendi kendini karanlığa sürükleyen insan mıdır,secret kitabının temelini oluşturan düşünce gerçek midir? eger gerçek ise benim evrene yolladığım enerjiler nereye gidiyor?temelde bir hata var ama nerede ben anlayamadım,belki de hayatı başkalarının gözünden anlamaya çalıştığım içindir,okuduğum kitaplarda yazılanlar gibi değil hayat ya da benim olmasını hayal ettiğim gibi.
Bir sürü dileğim vardı;bazıları gerçek oldu,bazıları olmadı.Gerçek olmayan dileklerime üzülüp,gerçek olanların mutluluğunu yaşayamamam benim kendi aptallığım belki de.Tüm dileklerime sahip olmak istemem beni açgözlü ya da doyumsuz mu yapar?
Peki arkadaşlar:onlardan ne haber,varlığı beni çok mutlu edenler var,peki onlar da mutlular mı benimle birlikteyken.Hayatımdan çıkartmak istediğim insanlardan neden kurtulamıyorum,belki de herşeyi bırakmalıyım,düşünmeyi de..
Hayat benim için şu an bu fotoğraf gibi karanlığın içinde durduğum bir yer var ve oradan aydınlığa bakıyorum yanımda selly var tabiki=)Aydınlık beni istediğim kadar mutlu edecek mi peki?benim gibi düşünen insan sayısı ne kadardır acaba? ancak en önemli sorum şu;bu yazıyı kaç kişi okuyup da nasıl bir durumda olduğum hakkında bir çıkarımda bulunmak özenini gösterir??
irolin
30 Ağustos 2012 Perşembe
ölesine iştee..
Yazmak istedim bugün ne yazacağımı bilemeden.İçim bi garip şu aralar bi tuhafım.Nedenini bilmiyorum bilsem açıklayabilirmiyim onuda bilmiyorum.Ölesinee yazıyorum iştee..Böyle bazı anlar gerçekten tatsız olduğunu düşünüyorum herşeyin.E çoğu insana arada böle hisler girer diceksiniz öle değil bu yani sanki herşeyi tüketmişiz ve sonra da biz tükenmişiz gibi.Yada doymuşuz ve artık tadını alamıyo gibi.
Bilmiyorum şöyle bi baktığım zaman benim için anlamlı olan şeylerin azaldığını görüyorum.Buna üzülmelimiyim? Üzülmüyorum sorun da bu zaten.Nötr bi hal..
Sanki bazen ölesine yaşıyorum şuan ölesine yazdığım gibi.
Samimiyetsizliğin hat safhada olduğu bi dünyada gerçek manada yakın hissettiğim insanlar parmakla sayılabilir.Ki bazen onlardan bile şüphe duyuyorum.Ha sen çok mu mükemmelsin diyeceksin?Alakası yok !Benim takıldığım nokta insan ilişkileri kişilerin karakterleri değil.Evet kötü insanı bilirsiniz o kötüdür ama çirkin olan yüzüne gülüp içinden canın cehenneme çeken pislikler.Şuan tam bir amerikalı gibi konuştuğumu hissettim.Neyse yani bu tarz kişilikler gerçekten insanı hayattan soğutuyor e tamam uzak duralım dedik.Ama nereye kadar be abi yalnızlık bi yere kadar.Düzgün kişilikler yok mu vardır elbet çıkarsız içinden geldiği gibi yüzüme bakan her yüz için büyük alkış aferin.Sevimli gözüküp içinden lanet yağdıranlarada bi siktirin gidin artık tamam mı!Yeterince net mi ?!Yanlış anlamayın küfür etmeyen ve sevmeyen bi insanım ben.Ama bazen bu iki yüzlü pislikler yüzünden geriliyorum.
Ben buraya nasıl geldim onuda bilmiyorum.Ha tükenmekten bahsediyodum ya sadece ikiyüzlü maymunlar değil sorun tabikide!İnsanlarda umursamamazlık,kayıtsızlık var.Bu büyük bi sorun.Bizzat kendim de yaşıyorum.Bu hastalık gibi eskiden bir sorun karşısında üzülür içime dert ederdim çare arardım artık kestirip atıyorum ya uğraşmaktan yoruldum yada gerçekten işime gelmiyor.Evet işime gelmiyor hatta içimden gelmiyor diyim.
Zor zamanlar atlattım saçlarımdaki akları görenler neye üzüldün bukadar diyo.Evet zamanında çok taktım herşeyi kafama ve çabuk tükendim.Belkide bu yüzdendir artık kayıtsızlığım.
Tek avantajı artık hiçbirşey için beklemiyorum.Bu beni dahada cesur yaptı.Sadece keyif alabildiğim şeyleri yapıyorum.Sınırlarım yok içimden geliyo ve yapıyorum nasıl olduğu umrumda değil bukadar.. selly
Bilmiyorum şöyle bi baktığım zaman benim için anlamlı olan şeylerin azaldığını görüyorum.Buna üzülmelimiyim? Üzülmüyorum sorun da bu zaten.Nötr bi hal..
Sanki bazen ölesine yaşıyorum şuan ölesine yazdığım gibi.
Samimiyetsizliğin hat safhada olduğu bi dünyada gerçek manada yakın hissettiğim insanlar parmakla sayılabilir.Ki bazen onlardan bile şüphe duyuyorum.Ha sen çok mu mükemmelsin diyeceksin?Alakası yok !Benim takıldığım nokta insan ilişkileri kişilerin karakterleri değil.Evet kötü insanı bilirsiniz o kötüdür ama çirkin olan yüzüne gülüp içinden canın cehenneme çeken pislikler.Şuan tam bir amerikalı gibi konuştuğumu hissettim.Neyse yani bu tarz kişilikler gerçekten insanı hayattan soğutuyor e tamam uzak duralım dedik.Ama nereye kadar be abi yalnızlık bi yere kadar.Düzgün kişilikler yok mu vardır elbet çıkarsız içinden geldiği gibi yüzüme bakan her yüz için büyük alkış aferin.Sevimli gözüküp içinden lanet yağdıranlarada bi siktirin gidin artık tamam mı!Yeterince net mi ?!Yanlış anlamayın küfür etmeyen ve sevmeyen bi insanım ben.Ama bazen bu iki yüzlü pislikler yüzünden geriliyorum.
Ben buraya nasıl geldim onuda bilmiyorum.Ha tükenmekten bahsediyodum ya sadece ikiyüzlü maymunlar değil sorun tabikide!İnsanlarda umursamamazlık,kayıtsızlık var.Bu büyük bi sorun.Bizzat kendim de yaşıyorum.Bu hastalık gibi eskiden bir sorun karşısında üzülür içime dert ederdim çare arardım artık kestirip atıyorum ya uğraşmaktan yoruldum yada gerçekten işime gelmiyor.Evet işime gelmiyor hatta içimden gelmiyor diyim.
Zor zamanlar atlattım saçlarımdaki akları görenler neye üzüldün bukadar diyo.Evet zamanında çok taktım herşeyi kafama ve çabuk tükendim.Belkide bu yüzdendir artık kayıtsızlığım.
Tek avantajı artık hiçbirşey için beklemiyorum.Bu beni dahada cesur yaptı.Sadece keyif alabildiğim şeyleri yapıyorum.Sınırlarım yok içimden geliyo ve yapıyorum nasıl olduğu umrumda değil bukadar.. selly
23 Ağustos 2012 Perşembe
BLEACH
Ölümden sonra ruhlar soul society denen bir yere gitmektedir. Bazı ruhlar sorun yaşamadan bu mekana giderken bazıları da dünyada sıkışıp kalmaktadır. Shinigami denen deathgod (ölüm tanrısı) karakterler bu dünyada sıkışıp kalan ruhları soul society e yollamakla görevlidirler. Çünkü bu ruhlar dünyada sıkışıp kalırlarsa Hollow diye adlandırılan kötü ruhlar tarafından avlanmaktadırlar. Hollowlar soul societye gidemeyen ve içinde kötülük barındıran ruhlardır. Shinigamilerin bir diğer görevi de Hollowları yoketmek ve kurtarılıcak ruhları ve insanları korumaktır. Çünkü Hollowlar dünyada sıkışan ruhlara saldırdıkları gibi insanlarada saldırmaktadırlar.Annesi Hollow tarafından öldürülmüş olan Krosaki Ichigo , Rukia Kuchiki adında bir Shinigami le karşılaşır. Normalde insanlarShinigami ve Hollow denen ruhani dünya yaratıklarını göremezken Ichigo onları göreblmektedir. Rukia Hollow ile mücadelesinde yaralanınca Ichigo ya Hollow ile dövüşebilmesi için gücünün bir kısmını verir fakat Ichigo nun bedeni Rukia nın tüm gücünü emer. Bu sayede Ichigo Shinigami güçlerinin sahibi olur. Fakat soul society kanunlarına göre Rukia nın yaptığı haraket affedilemez bir hatadır ve Rukia nın idamına karar verilir. Ichigo ,kaderini değiştiren Rukia yı kurtarmak için harakete geçer....
***
Bleach benim favorilerimden..hatta enlerimden.Müthiş bi anime.Müzikleri olsun kurgusu olsun,karakterlere zaten diyecek bişe bulamıyorum hepsinin ayrı bir özelliği ayrı bir güzelliği var hepsini seviyorum.Ve tabi bukadar savaşın hır gürün içinde gelişen arkadaşlıkları,espirileri..aptallıkları bilee hoşş :D
Kesinlikle anime severlerin (ki severler bu yapıtı kaçırmaz) ama hadi bi nebze izlemeyen varsa diyorum sözüm onlara ki hemen utanıp başlasınlar.Ben eşşeklik ettim 120 küsür izleyip ara verdim neden böle yaptım bilmiyorum açıkçası.Herneyse bi kaç gün oluyo tekrar devam etmeye başladım ve bilindiği üzere 350 bölümü geçmiş bulunmakta şuan ve halada çekilmeye devam ediyor.Bukadar hit alan bi anime ve seven çok..başka sözede gerek yok
iyi seyirlerr ;)
selly
buda o çok sevdiğim giriş intro müzikleri:
Opening 1: http://www.youtube.com/watch?v=naDdyN2gboI
Opening 3: http://www.youtube.com/watch?v=G1dRLfymqkI&feature=fvwrel
Opening 4: http://www.youtube.com/watch?v=caJxV8Hvavg
Opening 5: http://www.youtube.com/watch?v=OEniOlXjdcE
Opening 6: http://www.youtube.com/watch?v=nxBkt50N260
12 Ağustos 2012 Pazar
jeneriklere taktım
Kısa ve öz konuşcam.Jeneriklere takmış durumdayım.İzlediğim şeylerin openingleri sürekli aklımda.Otobüsdeyken,yoldayken,uyurken,ne halt ediyosam işte hop diye aklıma geliveriyo. Deli misin lan? diyeceksiniz.Bi ara defalarca game of thrones introsunu izledim ya yok böle bişe.paylaşalım:2.video
*Sonra yine sevdiklerimden True Blood'ın jenerik çok güzel. Şarkı zaten çok hoş Jace Everett'den 'Bad Things' parçası ile giriyor. Yalnız dizinin giriş klibi çok ilginç.Saçma sapan alakasız şeyler,saçmalayan insanlar,sapkın tipler var. Biraz sinir bozucu yani yinede alıştık :D Durun onunda girişi atim ne demek istediğimi anlicaksınız ilk video.
*Animelerden Bleach'i bilirsiniz.Ha onun ilk sezonla üçüncü sezon girişi çok hoşuma giderdi. Türk dizilerinden Suskunlar hoşuma gidiyo bide şu aralar Bir Zamanlar Osmanlı Kıyam diye bir dizi var Trt1de yayınlanıyo onu izliyorum ve jeneriği çok hoşuma gidiyo onunda linki atim:
Bi ara hatırlatın da filmlerde geçen soundtracklardan da bahsedelimm ;) selly
26 Temmuz 2012 Perşembe
tavla
Senenin birliği olarak tavla bir tanedir.
tavlanın içindeki karşılıklı 6'şar hane 12 ayı temsil eder.
15 açık ve 15 koyu renkli pul, ayın 15 gece ve 15 gündüzünü simgeler.
karşılıklı 12'şer hane günün 24 saatidir.
1400 yıl önce İran şahı Nevşiyan'ın veziri Büzur Mehir tarafından 10 günde icat edilmiştir. Zaman kavaramından alınan ilhamla tasarlandığı söylenen bir oyundur.
Tavlada, 4500 civarında hamle ihtimali bulunduğundan oyunda ustalaşmak önemlidir. Ancak zar'ın şansı simgelemesinden dolayı şans faktörü de kendisini hissettirmektedir.
"Modern tavla" ile kast edilen tabir; zar tutmayı engellemek için fincanla atılan tavla oyunu anlamına gelmesidir. Klasik oyunla arasında hiç bir kural farkı yoktur.
Eski zamanlarda Hint İmparatoru, satranç oyununu Pers İmparatoruna, yanında bir mektup ile hediye olarak göndermiş. Ve aşağıdaki mesajı geçmiştir;
Kim daha çok düşünüyor,
Kim daha iyi biliyor,
Kim daha ileriyi görüyor ise
O kazanır.
İşte hayat budur...
Pers İmparatoru veziri Büzür Merih e bu mesajı göstermiş ve ondan oyunu analiz etmesini ve kendisinin de bu hediyeye karşılık olarak Hint İmparatoruna hediye edilmek üzere başka bir oyun icat etmesini istemiş. Vezir uzun bir analiz döneminin ardından nihayet çalışmalarına başlayarak 10 günde "Tavla" yı icat edip imparatora takdim etmiş. Hint İmparatoruna tavla oyunuyla birlikte gönderilmek üzere aşağıdaki mesaj yazılmıştır;
Cevap notu;
Evet, Kim daha çok düşünüyor,
Kim daha iyi biliyor,
Kim daha ileriyi görüyor ise
O kazanır.
AMA BİRAZ DA ŞANSTIR.
İşte hayat budur... irolin
tavlanın içindeki karşılıklı 6'şar hane 12 ayı temsil eder.
15 açık ve 15 koyu renkli pul, ayın 15 gece ve 15 gündüzünü simgeler.
karşılıklı 12'şer hane günün 24 saatidir.
1400 yıl önce İran şahı Nevşiyan'ın veziri Büzur Mehir tarafından 10 günde icat edilmiştir. Zaman kavaramından alınan ilhamla tasarlandığı söylenen bir oyundur.
Tavlada, 4500 civarında hamle ihtimali bulunduğundan oyunda ustalaşmak önemlidir. Ancak zar'ın şansı simgelemesinden dolayı şans faktörü de kendisini hissettirmektedir.
"Modern tavla" ile kast edilen tabir; zar tutmayı engellemek için fincanla atılan tavla oyunu anlamına gelmesidir. Klasik oyunla arasında hiç bir kural farkı yoktur.
Eski zamanlarda Hint İmparatoru, satranç oyununu Pers İmparatoruna, yanında bir mektup ile hediye olarak göndermiş. Ve aşağıdaki mesajı geçmiştir;
Kim daha çok düşünüyor,
Kim daha iyi biliyor,
Kim daha ileriyi görüyor ise
O kazanır.
İşte hayat budur...
Pers İmparatoru veziri Büzür Merih e bu mesajı göstermiş ve ondan oyunu analiz etmesini ve kendisinin de bu hediyeye karşılık olarak Hint İmparatoruna hediye edilmek üzere başka bir oyun icat etmesini istemiş. Vezir uzun bir analiz döneminin ardından nihayet çalışmalarına başlayarak 10 günde "Tavla" yı icat edip imparatora takdim etmiş. Hint İmparatoruna tavla oyunuyla birlikte gönderilmek üzere aşağıdaki mesaj yazılmıştır;
Cevap notu;
Evet, Kim daha çok düşünüyor,
Kim daha iyi biliyor,
Kim daha ileriyi görüyor ise
O kazanır.
AMA BİRAZ DA ŞANSTIR.
İşte hayat budur... irolin
19 Temmuz 2012 Perşembe
murphy amca ne demiş!
Murphy Kanunları'nın temeli şu söze dayanır:
- "Eğer bir işi halletmek için birden fazla olasılık varsa ve bu olasılıklardan biri istenmeyen sonuçlar veya felaket doğuracaksa; kesinlikle bu olasılık gerçekleşecektir."
Aslen Finagle Kanunu olarak geçen ve daha yaygın olarak bilinen bir söz ise şöyledir:
"Ters gidebilecek her şey, ters gidecektir.
Olasılık "gerçek sonuçların olası sonuçlara oranı" şeklinde tanımlanır. Bir olay süreç içerisinde gerçekleşmezse, olasılığı 0'dır, yani imkânsızdır. Murphy Kanunları ise olaya tersinden yaklaşır: Bir olay mümkünse, gerçekleşir. Murphy Kanunları temelini sibernetik ve sistem kuramındaki fen bilimsel-matematiksel bir kanundan alır. Bu da demektir ki; bir olayda az organizasyon ve daha çok kaos olasılık olarak sıkı organizasyona ya da daha çok düzene göre ezici bir üstünlük kazanır. Daha basit bir cümleyle söylemek gerekirse;kaos, düzenden daha olasıdır.
Edward Murphy 1949'da; insan bedeninin en fazla ne kadar ivmeye dayanabileceğini bulmasını sağlaması gereken, U.S. Air Force'un roket nakliye programı için mühendis olarak test alanında bulunuyordu. Çok pahalı olan bu deney sırasında denek üzerine 16 adet ölçüm cihazı bağlandı. Birisinin tüm cihazları yanlış bir yöntemle bağlaması, deneyin başarısız olmasına yol açtı. Bu deneyim Murphy'nin temel kanununu oluşturmasını sağladı.
Murphy Kanunları'nın tersi Yhprum Kanunu olarak tanımlanır.
Kanunlarından bazıları:
Aileniz sizin ders çalıştığınız zamanlarınızı değil, sadece çalışmadığınız zamanlarınızı görür.
Bir şeyin istenme olasılığı ile gerçekleşme olasılığı ters orantılıdır.
Trafikte bulunduğun şeritten ilerleyen şerite doğru geçtiğin zaman yeni geçtiğin şerit durur.
İnsanların hayalleri hayallerde kalır
Sakınılan göze çöp batar
İnsanlar birbirini hak eder
Ekmek tereyağlı yüzü ile düşer.
Sizi izleyenlerin sayısı yaptığınız işin saçmalığı ile doğru orantılıdır
İyilik cezasız kalmaz.
Her çözümün doğurduğu yeni problemler var
Bir şey yapmanız gerektiği zaman, öncelikle başka bir şey yapmanız gerekir.
Bir işi ne kadar önceden planlarsanız, ters gitme olasılığı o kadar artar.(benim için kesinlikle doğru)
Bozuk bir alet tamire geldiğinde çalışır(doktora gidince hastalığımız geçer)
Yeni aldığınız donanım eskisini sattığınız an bozulur
Yemeğe oturduğunuz zaman izlediğiniz TV programı reklama girer
Karar verme anlarında eldeki bilgi miktarı kararın önemi ile ters orantılıdır.
Yarının işini asla bugün yapma
Ayakkabıdaki kum tanesi basınca karşı en fazla basıncın olduğu noktaya doğru ilerler
Deney başarılıysa bir şeyler yanlış demektir
Anlamıyorsanız çok açıktır.
"Yaşam" siz başka planlar yaparken olan şeydir.
Murphy'nin altın kuralı: Altını olan kuralı koyar.
Herkes sinirlerini kaybetmişken sakinliğinizi koruyorsanız belki de durumu anlamıyorsunuz.
Aşık olduğun kişi hep başkasına aşıktır.Zaten sen de hiçbir zaman sana aşık olan kişiye aşık olmazsın.
Olmuyorsa zorlayın, kırılırsa zaten değişmesi gerekirdi!
Murphy kanunları Ohm kanunundan daha geçerlidir
bazı kuralları günlük hayatta hergün tekrar tekrar doğrulansada ben murphy amcayı sevmedim,felaket tellalı gibi biri,kurallarının heps aynı gün içinde bir kişi üzerinde test edilse ve doğrulansa o kişi büyük ihtimal ya kalpten gider ya da intihar eder.Bunlar benim fikirlerim tabi sizce?? irolin
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)